Kadıneki Yazı,

Kadınların 3. Yol'unda diplomasinin etkililiği-ittifakların gücü


Ruşen Seydaoğlu-14 Nis 2024

Kadın mücadelesinin gücüne dair eleştiri ve değerlendirmelerin birinci derece muhatabı kadın hareketleridir. İttifakın sol sosyalist, inanç vb. eksenli bileşenlerinin demokratik kültürü ne denli geliştirdiğine dair eleştiri ve değerlendirmelerin muhatabı bu kimlikleriylekatılan bileşenlerin kendisidir. Kürt kültür ve kimliğinin ittifaklardaki görünürlüğünün sorumlusu da Kürtlerdir

Son günlerde hemen her yerde siyasi değerlendirmelerin amentüsüne dönüşen “ceberut iktidar…faşist yönetim” ifadeleriyle bu yazıya başlamak da bir seçenekti. Ama “onlar” zaten bildiğimiz gibi olduğundan bizlerden; itiraz edenlerden, direnenlerden ya da muhalif sıfatıyla gerim gerim gerilerek dolaşanlardan “ne haber”, diye sormanın neşesi başkaydı. Hem zaten kendinden razı olanları, kendilerini sorgulasınlar diye tahrik etmenin yarattığı neşe olmasa direniş ne kadar sürebilirdi ki?

Ama neşesi bir yana, bizden ne haber, diye sormak öyle kolay değil. Çünkü “biz” ağır bir ifade. Hem iktidarların da “biz” politikası yaptığı mevcut düzende hem de ötekilerin, dünyanın farklı yerlerinde üzerine hâlâ son derece geniş tartışmalar, itirazlar ya da sahiplenme gerekçeleri ürettiği alternatif zeminlerde.

Bir kere, ötekilerin “biz”e dair tartışmaları öylesine çeşitli ve zengin ki karşısında afallamamak elde değil. Bu tartışmaların bir bölümünü, içinde ince bir hiyerarşi taşıdığı, bireyi görünmezleştirdiği iddiaları oluşturuyor. Söz konusu iddia bireyselliğin eridiği herhangi bir birlikteliğin kolektivizm oluşturamayacağı kaygısıyla ileri sürülüyor. Başka bir yaklaşımda ise yan yana olmanın yarattığı güvenin, harekete geçmeyi özgürleştirdiği fikriyle karşılaşıyoruz. Bu fikir “biz”in, pekâlâ her bir bireyin özerkliğiyle yer almasını sağlayacak, şekilde örgütlenebileceğine dayanıyor. “Biz”in ağırlığının da gücünün de; yüklediği toplumsal sorumluluktan, mayaladığı tıynetten geldiğini savunanlar da az değil. Sosyoloji bu! Toplumsal olan için atılan her adım, ağızdan ya da kalemden çıkan her söz hem katan hem aşındıran böylelikle sürekli üreten oluyor.

Çok fazla sorusu var öteki-bizin. Kimlerden, nelerden oluşur biz; tek bir biz var mıdır; bizin zaman zaman genişleyen zaman zaman daralan zemini ne anlatır; bizi oluşturanları harekete geçiren hep aynı gerekçeler midir? Sınırsızca arttırabileceğimiz böylesi sorular sormak, sorunları çözümlemek bilimi heyecanlı bir iş yapsa da çözüm bulamadığımız, sorunların niteliklerini açığa çıkarmaktan öteye gidemediğimiz bilimsel tartışmalar gider gelir eylemsiz bir sosyal bilimin artık işlemediği o duvara çarpar. Sahi, eylemsiz bir sosyal bilim neye yarar?

Dünyadaki en eski direniş deneyimini düşünelim, kadın mücadelelerini… Ortaklaşılmış bir tespit olarak; erkek egemen sistemler kadın düşmanıdır, gündelik olarak cinayetler işler ama kadınları sadece öldürmez, kadın kırımıyla varoluşuna çok yönlü saldırır diyebiliriz. Kavramları farklı kadın mücadelelerinin özgün literatürlerine göre değiştirsek bile kadın olmaktan kaynaklanan özel ayrımcılık biçimiyle ve gücü elinde bulunduranların desteğiyle katledildiği su götürmezdir. Ama erkek egemen sistemin dayandığı arzunun, niteliklerinin ve eylemlerinin özetlendiği bu cümleyi kurmak mücadelenin sadece bir aşamasıdır. Diğer aşamaya ise sorunu çözmek isteyen “biz”in nasıl oluşacağının ve ne yapacağının peşine düşerek geçilebilir. Demokrasi, özgürlük, eşitlik konu hangi toplumsal değer olursa olsun. Çünkü dünyanın farklı yerlerinde, farklı iktidarlara karşı duran toplumsal hareketlerin, halkların, kadınların nasıl bir araya gelebileceğinin kaygısıyla hareket edenler “biz” olmanın ağırlığının ve değiştirme gücünün farkında olanlardır.

Bu vesileyle; Kürt kadın hareketi-Kürt özgürlük hareketi de kadın diplomasisi, kadınların ittifakı, halkların diplomasisi, demokratik ulus diplomasisi, demokratik ilişki-ittifak anlayışı gibi 3. Yol kavramları, kuramları ve kurumları ile “biz” olma tartışmalarına katılır. Temelde her bir öznelliğin capcanlı ve değiştirme gücü taşıdığı yani kendi rengiyle karar mekanizmalarına katıldığı, etkili-örgütlü-ilkeli birliktelikleri inşa etmeye girişir. Bu girişim kavram, kuram ve kurumların kapitalist modernitenin pozitivist ve ulus-devlet odaklı aklından ve pratiklerinden kurtarılmasını da esas alır.

Diplomasi ve ittifak dendiğinde de akla ilk gelenin devlet bürokrasisi, erkek yığınları, savaş müzakerelerinden ibaret bir tablo olması tesadüf değildir. Resmi tanımların ince ince, tüm toplumsal hücrelere nüfuz ettirilmesinin sonucudur. Egemenlerin diplomasisi, kendini barışçı dış ilişkiler olarak tanımlayıp dünya barışına hizmet eden veya savaşlara son veren bir yöntem olarak sunar. Problemli olan diplomasinin resmi tanımlarda ağırlıkla devletler arası ilişki yöntemi ve alanı olarak ortaya konulmasıdır. Bu, diplomasinin devletle birlikte ortaya çıkıp gelişim gösterdiği sonucunu ve algısını oluşturmak içindir. Ancak devletler dünyasında diplomasi barışçı bir yöntemden ziyade çoğunlukla savaş aracı olarak kullanılır. İkincisi ise diplomasi genelde devlet, özelde ise ulus-devlet ile birlikte ortaya çıkmamıştır. Devletin bir icadı değildir. Tersine, birçok toplumsal araç gibi gasp edilip özünden boşaltılmış, tanınmaz hale getirilerek esas işlevinden tam aksi bir role büründürülmüştür.

Resmi otoritelerin inşasının ve tanımlamalarının aksine insanların gruplar halinde yaşamaya başlaması; kabileler, aileler, aşiretlerin oluşması, komşuluk ile bunların birbirleriyle ilişkilenmesi, halklar diplomasisinin ilk örneklerindendir. Yine belli bir coğrafyada yaşayan farklı topluluklar arasındaki yaşamsal edimler gerçekleştirilirken ortaya çıkabilecek sorunlarda bunları önleme ya da çözme ihtiyacı için ortak yaşamı anlaşmalarla sürdürme ihtiyacı oldukça eskidir. Bu süreçlerde bulunan çözümlerin, toplum ve kadın değerlerinin iç içe olmasının etkisinde, bu değerleri koruma çabasında olduğu görülür. Tüm bu doneler diplomasinin devletten çok önce var olduğu bilgisinin, yorumunun dayanağıdır.

Kürt kadın hareketinde “biz” demenin yaygınlığı ve etkililiği ise tıpkı kadın varoluşunu ele alma biçimi gibi tarihsel-toplumsal kökenlere dayandırılır. Devletli sistemin kadınları nesneleştirme operasyonunun bir parçası olarak diplomasi tarihi de kadınları salt müzakere nesnesi, savaşları bitirme ya da ticari ilişkiler kurmak için yapılan evliliklerin mecburi tarafı olarak sunar. Bunun en bilinen örneği Avusturya düşesi Maria Antonia’nın evlilikle Fransa kraliçesi Marie-Antoinette’e dönüştürülmesidir. Erkek egemen sistem, kıyafetleri değiştirmenin kadın varoluşunu değiştirmeye yeteceğini sanır.

Resmi tarihin bu tutumuna en büyük müdahale ise kadın diplomasisinin ve kadınların ittifakının, demokratik ulus diplomasisinin temel-tavizsiz yaklaşımı olarak ortaya konulmasıdır. Kadın diplomasisi genel diplomasinin destekleyicisi değildir, dayandığı zihniyettir demesi ve buna göre hareket etmesidir. Genel siyaset ve mücadele, kadınlara dair sorumluluğunu bu yaklaşımla üstlenir. Ancak bu iddianın gerçeğe dönüştürülmesi için yine en büyük pay kadınlara düşer. Şüphesiz bu yeni bir icat değil. Kadınlar farklı saldırılar ve politikalar karşısında böylesi birliktelikleri tarih boyunca sıklıkla oluşturmuştur.

Adı daha önce bu şekilde konmamış ya da sistemi işaret eder şekilde tariflenmemiş olsa da kadınlar arasında mücadeleyi büyütmek, dayanışmak ve erkek egemen sisteme karşı birlikte direnmek için yaratılan zeminler oldukça eski ve köklüdür. Türkiye deneyiminde 90’lardan bu yana Kürt kadın hareketi, feminist hareket, sol-sosyalist parti, grup ve örgütlerin kadın bileşenleriyle ırkçılık, ayrımcılık, cinsiyetçilik karşıtı mücadeleler yürütülmüş, defalarca ortak eylemlerle erkek egemen sistemin saldırıları boşa çıkarılmış, devasa konferanslarla, çalıştaylarla birlikte politika üretilmiş; yeri gelmiş tek bir kelime için günlerce tartışılmış yıllar sonra hala birbirine ama o kavram kullanılmamalıydı sitemi edilmiş, duygusu bol, fikri bol birliktelikler oluşturulmuştur. “Biz” bilincinden bağımsız ele alamayacağımız bu geçmiş, demokrasi kültürü için alternatif diplomasi zeminlerinin oluşturulmasına en müsait zemindir. İktidar, tahakküm ve çıkardan arındırılmış yeni bir demokratik kültürün inşa edilmesinin; özgürlük, adalet ve demokrasi üretecek ilişki ve iletişim tarzının geliştirilmesinin zemini.

Kadın mücadelesinin özerk yürütülmesi, böylesi birliktelikleri oluştururken, mevcut birlikteliklere katılırken de Kürt kadın hareketinin esas aldığı yaklaşımdır. Buna paralel olarak kadınların özgün ve özerk yürüttüğü mücadeleyle geliştirdiği modeli genele yaymayı, genel üzerindeki etkisini büyütmeyi ve burada da değişimin öncülüğünü yapmayı hedefler. Bahsi geçen genel; siyasi partiler, kongreler, federasyon, konfederasyon gibi erkeklerin de olduğu kurumlar, oluşumlardır. Bu oluşumlara katılma biçimi temsilen değil kurucu, belirleyici özne olaraktır. Bu öznellik hem kendini her türlü eril davranış kalıplarından, düşünce tarzlarından ve üsluplardan arındırma hem de bulunduğu her yerde eril-devletçi diplomasi tarz, anlayış ve yöntemlerini eritme potansiyeliyle açığa çıkar.

Böylesi bir diplomasinin örgütlenmesi esnasında, mücadelelerin sistem içi etkiler taşıması sebebiyle, sıklıkla çelişkiler ve sorunlar yaşanması olasıdır. Kişilerin kendi bireysel yetenekleri ve yaklaşımlarıyla hareket etmesi ve bunu yeterli görmesi; örgütlü ilişkiler yerine kişisel ilişkiler kurulması, günü birlik, ayaküstü, istikrarsız-ilkesiz ilişkilerin stratejik ilişkiler gibi sunulması, toplumsal dil ve edimler yerine popüler kültürün sığ ifadelerine başvurulması, kötü bir biçimsellikle salt yabancı dil bilmenin dahil olmaya-etmeye yeterli görülmesi, en fenası da milliyetçi, dinci, geri geleneksel arzularla ittifakların ele alınması bu yolda karşılaştığımız ve öyle görünüyor ki bir süre daha karşılaşacağımız sorunlar-çelişkiler olacaktır.

Cinsiyetçi, devletçi kodların genetiğimizi bile etkilediği yaşam gerçekliğinde önemli olan sorunlarla karşılaşıldığında ne yapılabileceği, demokrasi ve kadın özgürlüğüne dayanan çizgiyle sorun ve çelişkilerin nasıl çözülebileceği arayışı olmalıdır. Çünkü çıkar değil hedef odaklı stratejik birliktelikler olarak kadın diplomasisinin, demokratik ulus diplomasisinin en erdemli tavrı kesip atmamaktır. Kalıcı birliktelikler için zaman zaman kısa süreli birliktelikler, dayanışma eylemleri ya da açıklamalar yapmak uzun vadede mücadele ortaklığını da beraberinde getirebilir. Topluma ve doğaya yönelik saldırıların kadın kimliğine, değerlerine dönük saldırılarla doğrudan bağlı olduğu ve binlerce yıla dayandığı düşünüldüğünde kadınların ve halkların çıkarlarını savunacak örgütlenmelere duyulan ihtiyacı karşılamanın uzun vadeli çabalara bağlı olduğu anlaşılacaktır.

Zaten kadın, Kürt, sosyalist ya da kültürel kimlikleri görünmezleştiren, ittifaklar halinde mücadele etmek değil bu kimliklerin güçlendirildiği, örgütlendirildiği zeminlerin zayıflamasıdır. Haliyle itiraz, ittifak politikasına değil bu kimliklerin gücünün büyütülmediği yetersizliklere olmalıdır. Kadın mücadelesinin gücüne dair eleştiri ve değerlendirmelerin birinci derece muhatabı kadın hareketleridir. İttifakın sol sosyalist, inanç vb. eksenli bileşenlerinin demokratik kültürü ne denli geliştirdiğine dair eleştiri ve değerlendirmelerin muhatabı bu kimlikleriyle katılan bileşenlerin kendisidir. Kürt kültür ve kimliğinin ittifaklardaki görünürlüğünün sorumlusu da Kürtlerdir.

Elbette demokratik esaslara dayalı birlikteliklere katılanlar aynı zamanda birbirlerine sözler verirler, kendi toplumsal sözleşmelerini oluştururlar. İttifak, zaten demokratik, özgür ve eşit olanlardan değil böyle olmak isteyenlerin, böyle olmak için ahlaki mücadele yürütenlerin birlikteliğidir. Ama bu ittifakın kolektif aklıyla ve tutumuyla, her bir bileşenini kadın özgürlüğü, demokrasi ve eşit bir yaşam konusunda zihinsel ve yapısal olarak dönüştürme sorumluluğu olmadığı anlamına gelmez. Ortak akıl ittifakın her bir bireyinden, bileşeninden de sorumludur. Diyalektik ilişkisellik halka halka işlediği takdirde yani bileşenin hem kendi içinde hem ittifakın diğer bileşenleriyle hem de karşı mücadele yürütülen sistem karşısında kadın özgürlüğü, demokrasi ve eşitlik konusundaki gelişimi, ittifakın ortak aklının gücüne, etkililiğe, demokrasi kültürünü ne denli işlettiğine de bağlıdır.

Çünkü kurtuluş, zihniyetin ve eylemin eşzamanlı dönüştürüleceği, kadın özgürlüğüne, yoldaşlık duygusuna ve emeğine dayanan birlikteliklerle sağlanabilirdir. Tarih hiç kimsenin, hiçbir kurumun, herhangi bir hareketin, akımın, ekolün ya da direnişin tek başına ya da tek odaklı kalarak kalıcı ve sürekli, toplumsal bir devrim yaptığına tanıklık etmemiştir.

1-Judith Butler, Biziz Halk, İstanbul: Koç Ünv. Yay., Mayıs 2018, sf. 93-112, 113-140; James M. Jasper, Ahlaki Protesto Sanatı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2002, sf. 65-80.
2-Zozan Sima, Jineolojî Ders Notları, Diyarbakır: Jingeh Basın Yay., Aralık 2023, sf. 247-266.
3-Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Çözümü V, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak, İstanbul:Amara Yayıncılık, Haziran 2015, sf. 326 vd., 477 vd., 503-505
4-Kadın Diplomasisinin El Kitabı, Haziran 2022, sf. 8-12.
5-James M. Jasper, Ahlaki Protesto Sanatı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2002, sf. 311-331; 386 vd.; Kadın Diplomasisinin El Kitabı, Haziran 2022, sf. 171.


Etiketler : Kadın Mücadelesi, Kadın Dayanışması, Ortadoğu'da kadın mücadelesi, Kürt kadın mücadelesi, Örgütlü mücadele, Özgürlük mücadelesi, Uluslararası kadın mücadelesi, Uluslararası kadın dayanışması,


...

Ruşen Seydaoğlu